Volkstaat'in 86. sayısında A. Mülberger, benim tarafımdan gazetenin 51. sayısında ve daha sonraki sayılarında eleştirilen makalelerin yazarı olduğunu açıklamaktadır.[14*] Yanıtında[250] beni öylesine bir seri suçlamaya boğmakta ve aynı zamanda bütün sorunları öylesine birbirine karıştırmaktadır ki, ister-istemez onu yanıtlamak zorunda kalıyorum. Ne yazık ki, büyük ölçüde bizzat Mülberger'in beni zorla soktuğu kişisel polemik alanında verilecek olan yanıtıma genel bir ilgi sağlamak üzere, Mülberger'in bir kez daha bütün bunların "ne kendisi, ne de Volkstaat'ın öteki okurları için esas olarak yeni bir şey içermediği"ni söylemesi tehlikesini de göze alarak, esas noktaları bir kez daha ve mümkünse öncekinden daha açık bir şekilde sunacağım.
Mülberger eleştirimin biçim ve kapsamından yakınmaktadır. Biçim açısından o sırada sözkonusu makaleyi kimin yazdığını dahi bilmediğimi söyleyerek yanıtlamak yeterlidir. Dolayısıyla, yazarlarına karşı herhangi bir kişisel "önyargı" sözkonusu olamaz; makalelerde ortaya konan konut sorunu çözümüne karşı ise, uzun süre önce onu Proudhon'dan tanıdığım, ve o konudaki kanım kesinlikle belirlenmiş olduğu için kuşkusuz "önyargı"lıydım.
Dostum Mülberger ile eleştirimin "tonu" üzerine tartışacak değilim. Benim kadar uzun süre hareket içinde olunca, saldırılara karşı oldukça kalın bir deri geliştirilir, ve dolayısıyla kolaylıkla diğerlerinde de aynısının varolduğu varsayılır. Mülberger'in zararını telafi edebilmek için bu kez "ton"umu derisinin duyarlığına uygun biçimde ayarlamaya çalışacağım.
Mülberger, onun bir prudoncu olduğunu söylediğim için özel bir acılıkta yakınmakta ve prudoncu olmadığını ileri sürmektedir. Doğal olarak ona inanmam gerekir, ama sözkonusu makalelerin —yalnızca onlarla yetinmek zorundaydım— katıksız prudonculuktan başka bir şey içermediğini tanıtlayacağım.
Ama Mülberger'e göre, Proudhon'u da "hafiflikle" eleştirmiş ve ona ciddi bir haksızlık yapmışım.
"Küçük-burjuva Proudhon'un öğretisi, Almanya'da, ondan bir satır dahi okumamış, pek çokları tarafından dahi benimsenen, genel kabul görmüş bir dogma haline gelmiştir."
Yirmi yıldan beri Latince kökenli dilleri konuşan işçilerin Proudhon'un eserlerinden başka zihinsel gıdaları olmamasından üzüntülerimi dile getirdiğim zaman, Mülberger, bunu, Latin işçileri açısından, "Proudhon tarafından formüle edilen ilkeler hemen her yerde hareketin itici ruhu"dur, diye yanıtlamaktadır. Bunu reddetmek zorundayım. İlk olarak, işçi sınıfı hareketinin "itici ruhu" hiç bir yerde "ilkeler"de değil, her yerde büyük sanayiin gelişmesinde, ve onun etkilerinde, yani bir yandan sermaye, öte yandan da proletarya birikimi ve yoğunlaşmasında yatmaktadır. İkinci olarak, Latin ülkelerinde Proudhon'un sözde "ilkeler"inin Mülberger'in onlara atfettiği belirleyici rolü oynadığını; "anarşizm, forces économiques[15*] örgütlenmesi, liquidation sociale[16*] vb. ülkelerinin orada ... devrimci hareketin gerçek taşıyıcıları haline geldiği"ni söylemek doğru olmaz. Her derde deva prudoncu ilacın, Bakunin tarafından sunulan daha acemice bir biçiminde ancak bir miktar etkinlik kazandığı İspanya ve İtalya hariç, uluslararası işçi sınıfı hareketini bilen, herhangi bir kimsenin Fransa'da prudoncular sayıca oldukça önemsiz bir mezhep oluştururken işçi sınıfının çoğunluğu Proudhon tarafından Liquidation sociale ve Organisation des forces économiques[17*] başlıkları altında hazırlanan toplumsal reform plan ile herhangi bir ilişkiyi reddettikleri pek ünlü bir olgudur. Bu, öteki şeyler yanısıra, Komünde gösterilmiştir. Her ne kadar prudoncular Komünde güçlü bir şekilde temsil edilmişlerse de, eski toplumun tasfiye edilmesi ya da ekonomik güçlerin Proudhon'un önerileri uyarınca örgütlenmesi yolunda en ufak bir çaba gösterilmemiştir. Tam tersine, bütün ekonomik önlemlerinde "itice ruh"un herhangi bir "ilkeler" grubu değil, ama basit, pratik gereksinmeler olması Komüne büyük onur verir. Ve dolayısıyla bu önlemler —fırınlarda gece çalışmasının kaldırılması, fabrikalarda para cezalarının yasaklanması, kapatılmış fabrikalar ve atelyelere elkonması ve işçi birliklerine devredilmesi— hiç bir şekilde prudonculuk ruhuna değil, ama kesinlikle Alman Bilimsel Sosyalizminin ruhuna uygundur. Prudoncuların uygulayabildiği tek toplumsal önlem, Fransız Bankasına elkonmaması kararıydı, ve bu da Komünün yıkılış nedenlerinden biridir. Aynı şekilde blankici olarak adlandırılanlar da yalnızca siyasal devrimciler olmaktan çıkıp —blankici göçmenlerin Londra'da bildirileri[18*] Internationale et Révolution'da yaptıkları gibi— belirli bir programla sosyalist işçi gurubu haline dönüşmek için bir çabada bulundukları zaman toplumun kurtuluşu için prudoncu planın "ilkeler"ini ileri sürmemişler, ama, Alman bilimsel sosyalizminin proletaryanın siyasal eyleminin ve sınıfların ve onlarla birlikte devletin ortadan kaldırılmasına geçiş olarak [proletarya] diktatörlüğünün gerekliliği üzerine görüş1erini —Komünist Manifesto'da[19*] ve o zamandan bu yana sayısız vesileyle zaten dile getirilmiş olanlar gibi görüşleri— hemen hemen aynen benimsemişlerdir. Ve eğer Mülberger Almanların Proudhon'u küçümsemelerinden hareketin Latin ülkelerinde "Paris Komününe kadar" bir kavrayış eksikliği içinde olduğu sonucunu çıkarırsa, bu eksikliğin kanıtı olarak bize Latin tarafından hangi yapıtın, Komünü, Alman Marx tarafından yazılmış olan Address of the General Council of the International on the Civil War in France[20*] kadar yaklaşık olarak dahi olsun doğru anlayıp tanımlandığını söylesin.
İşçi sınıfı hareketinin dolaysız olarak prudoncu "ilkeler"in etkisi altında olduğu tek ülke Belçika'dır ve tam bunun sonucu olarak Belçika hareketi, Hegel'in diyeceği gibi, "hiç bir şeyden, hiç bir şey yoluyla hiç bir şeye"[266] varmaktadır.
Yirmi yıl boyunca Latin ülkeleri işçilerinin dolaylı ya da dolaysız olarak kafaca, yalnızca Proudhon ile beslenmelerini bir şanssızlık saydığım zaman, Proudhon'un —Mülberger'in "ilkeler" olarak adlandırdığı— reform reçetesinin tümüyle mitsel egemenliğini değil, ama onların mevcut topluma yönelik ekonomik eleştirilerinin tümüyle yanlış prudoncu deyimler ile bozulduğunu ve siyasal eylemlerinin prudoncu etkilerle acemileştirildiğini kastetmiştim.
Böylece "prudonlaştırılmış Latin ülkeleri işçileri"nin, her durum ve koşulda, Alman bilimsel sosyalizminin kesinlikle Latinlerin Proudhon'u anladığından daha iyi anlayan Alman işçilerinden "daha fazla devrim yolunda olup olmadıklarını" ancak "devrim yolunda olmanın" gerçekte ne anlama geldiğini öğrendikten sonra yanıtlayabileceğiz. "Hıristiyanlık, gerçek inan, Tanrının merhameti yolunda" olan kişilerden sözedildiğini duyduk. Ama bütün hareketlerin en şiddetlisi olan devrimin "yolunda olmak"? O halde, "devrim" bir dogmatik din midir ki, kişi ona inansın?
Ardından, Mülberger, beni, makalesinin açık ifadesine karşın, konut sorununun yalnızca işçi sınıfına özgü bir sorun olduğunu iddia etmekle suçluyor.
Bu kez Mülberger gerçekten haklı. Sözkonusu pasajı gözden kaçırdım. Onu gözden kaçırmak benim sorumsuzluğumdu, çünkü bu, tezimin esas eğiliminin en belirgin bir özelliği idi. Mülberger açık sözcüklerle gerçekte şunu yazmaktadır:
"Çok sık ve yaygın bir biçimde sınıf politikası izlemek, sınıf egemenliği için çaba göstermek ve benzeri gibi gülünç saçmalamalarla karşı karşıya kaldığımız için, ilk olarak ve açıkça konut sorununun hiç bir şekilde yalnız proletaryayı etkileyen bir sorun olmadığını, ama, tam tersine, oldukça önemli ölçüde asıl orta sınıfları, küçük tüccarı, küçük-burjuvaziyi, tüm bürokrasiyi ilgilendirdiğini önemle belirtmek isteriz. ... Konut sorunu toplumsal reformun, bir yandan proletaryanın çıkarları, öte yandan da toplumun asıl orta sınıflarının çıkarlarının mutlak iç özdeşliğini açığa çıkaran bir husustur, orta sınıflar da kiralanmış meskenin ezici bağları altında en az proletarya kadar, ve muhtemelen daha fazla sıkıntı çekmektedirler. ... Bugün toplumun asıl orta sınıfları, genç, canlı ve enerjik işçi partisi ile ittifak halinde, toplumun değiştirilmesi sürecine, nimetlerinden en başta onların yararlanacağı bir değişime, katılmak için ... yeterli güç toplayabilme sorunu ile karşı karşıyadırlar."
Dolayısıyla dostumuz Mülberger burada aşağıdaki hususları belirtmektedir:
1. "Biz" herhangi bir "sınıf politikası" izlemiyoruz ve "sınıf egemenliği" için çabalamıyoruz. Ama Alman Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, yalnızca bir işçi partisi olduğu için, zorunlu olarak. bir "sınıf politikası", işçi sınıfının politikasını, izlemektedir. Herbir siyasal parti de, devlette kendi yönetimini kurmaya yöneldiği için, aynı nedenle Alman Sosyal-Demokrat İşçi Partisi de zorunlu olarak kendi yönetimini, işçi sınıfının yönetimini, dolayısıyla "sınıf egemenliği"ni, kurmaya çabalamaktadır. Ayrıca, İngiliz çartistlerden bu yana, her gerçek proletarya partisi, bir sınıf politikasını, proletaryanın bağımsız bir siyasal parti olarak örgütlenmesini mücadelesinin birincil koşulu, ve proletarya diktatörlüğünü, mücadelenin en yakın amacı olarak öne sürmüştür. Bunu "saçma" olarak niteleyerek Mülberger, kendisini, proletarya hareketinin dışına ve küçük-burjuva sosyalizmi kampı içine sokmaktadır.
2. Konut sorunu, yalnızca bir işçi sınıfı sorunu değil, ama "asıl orta sınıfları", ondan "en az" proletarya kadar "ve muhtemelen daha fazla" sıkıntı çektiği için küçük-burjuvaziyi de "oldukça önemli ölçüde ilgilendirmektedir". Herhangi bir kimse, eğer küçük-burjuvazinin bir açıdan dahi olsa, "proletaryadan belki de daha fazla" sıkıntı çektiğini iddia ederse, küçük-burjuva sosyalistleri arasında sayıldığından ötürü yakınmaya hakkı yoktur. Dolayısıyla, şunları dediğim zaman Mülberger'in yakınmaya hakkı var mı:
"Proudhon'un da dahil olduğu küçük-burjuva sosyalizmi, işte çoğunlukla, işçi sınıfının öteki sınıflarla ve özellikle küçük-burjuvazi ile birlikle katlanmak zorunda kaldığı bu gibi zorluklarla uğraşmayı yeğlemektedir. Ve dolayısıyla, Alman, prudoncularımızın esas olarak gördüğümüz gibi hiç bir şekilde yalnızca bir işçi sınıfı sorunu olmayan konut sorununa eğilmesi hiç de raslantı değildir."[21*]
3. Toplumun "asıl orta sınıflarının" çıkarları ile proletaryanın çıkarları arasında bir "mutlak iç özdeşlik" vardır, ve toplumun gelecekteki değiştirilmesi sürecinin "nimetlerinden her şeyden önce yararlanacak" olan proletarya değil, asıl bu orta sınıflardır.
Dolayısıyla işçiler gelecekteki toplumsal devrimi "her şeyden önce" küçük-burjuvazinin çıkarları için yapacaklardır, ve, ayrıca, küçük-burjuvazinin çıkarları ile proletaryanınkiler arasında mutlak bir iç özdeşlik vardır. Eğer küçük-burjuvazinin çıkarları işçilerinkiyle bir iç özdeşliğe sahipse, o halde işçilerinki de küçük-burjuvazininkilerle bir iç özdeşliğe sahiptir. Küçük-burjuva görüş açısı dolayısıyla, hareket içinde, proletarya, görüş açısı kadar varolma hakkına sahiptir ve işte küçük-burjuva sosyalizmi olarak adlandırılan da bu hak eşitliği iddiasıdır.
Dolayısıyla, ayrı basımın 25. Sayfasında[248] Mülberger'in "bizzat kendi niteliği uyarınca bünyesinde üç etmeni: emek-edinme-mülk [etmenini] bileştirdiği için, ve bu üç etmenin bileşiminde, bireyin gelişme kapasitesine hiç bir engel koymadığı için" "küçük sanayii" "toplumun gerçek dayanağı" olarak övmesi; ve modern sanayii, özellikle normal insanoğlunun yetiştirildiği bu bakım yurdunu yıkmak ve "sürekli olarak kendini yenileyen mert bir sınıftan, kaygılı bakışlarını nereye çevireceğini bilemeyen bilinçsiz bir insan sürüsü yaratmakla" suçlaması pekâlâ tutarlıdır. Küçük-burjuvazi, dolayısıyla Mülberger için örnek insanoğlu, ve küçük sanayi, Mülberger'in örnek üretim biçimidir. O halde onu küçük-burjuva sosyalistleri arasına soktuğum zaman ona iftira mı etmiş oldum?
Mülberger, Proudhon için tüm sorumluluğu reddettiğinden, burada Proudhon'un reform planının nasıl toplumun bütün üyelerini küçük-burjuva ve küçük köylülere dönüştürmeyi amaçladığını daha fazla tartışma anlamsız olacaktır. Küçük-burjuvazi ve işçilerin çıkarları arasındaki iddia edilen özdeşlikle uğraşmak da aynı şekilde gereksiz olacaktır. Gerekli olan ise zaten Komünist Manifesto'da bulunabilir. (Leipzig baskısı, 1872, s. 12 ve 21.)
İncelememizin sonucu, dolayısıyla, "küçük-burjuva Proudhon miti" ile küçük-burjuva Mülberger gerçeğinin yanyana görünmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.