10 Ocak 2014 Cuma

I

Konut sorununun prudoncu çözümüyle ilgili kesimde, küçük-burjuvazinin bu sorunla nasıl dolaysız bir biçimde çok ilgili olduğu gösterilmişti. Ancak, büyük burjuvazi de, onunla, dolaylı olsa dahi, çok ilgilidir. Modern doğa bilimi, işçilerin sıkışık bir şekilde yaşadığı sözde "yoksul semtler"in, zaman zaman kentlerimizi etkileyen bütün salgınların üreme yeri olduğunu tanıtlamıştır. Kolera, tifüs, tifo, çiçek ve diğer harap eden hastalıklar, bu işçi sınıfı çevrelerindeki pis havaya ve zehirli sulara mikroplarını saçmaktadırlar. Burada mikroplar hiç bir zaman tam olarak ölmemekte, ve koşullar izin verir vermez salgınlar haline dönüşmekte ve ardından üreme yerlerinin ötesine, kentin, kapitalistlerin yaşadığı daha havadar ve sağlıklı kısımlarına yayılmaktadır. Kapitalist yönetim, cezasını çekmeyeceği, işçi sınıfı arasında salgın hastalık yaratma zevkini tadamaz; sonuçlar onu da etkilemekte, ve ölüm meleği onun saflarında da işçi sınıfı saflarında olduğu kadar acımasız hükmünü sürdürmektedir. 

Bu gerçek, bilimsel olarak saptanır saptanmaz, yardımsever burjuva, işçi sağlığı için kaygılarında soylu bir rekabet ruhuyla yanıp tutuşmaya başlamıştır. Sürekli yinelenen salgınların kaynaklarını kurutmak için dernekler kurulmuş, kitaplar yazılmış, öneriler hazırlanmış, yasalar tartışılmış ve kabul edilmiştir. İşçilerin konut koşulları incelenmiş ve en çarpıcı kötülüklerin iyileştirilmesi için girişimlerde bulunulmuştur. Özellikle, en çok sayıda büyük kentin var olduğu ve dolayısıyla burjuvazinin en büyük risk altında bulunduğu İngiltere'de yoğun çalışmalar başlamıştır. İşçi sınıfının sağlık koşullarını araştırmak üzere hükümet komisyonları kurulmuştur. Kıta kaynaklarından, doğruluğu, bütünlüğü ve tarafsızlıkları ile onurlu bir şekilde ayrılan bu raporlar yeni ve azçok tüm kapsamlı yasalara temel teşkil etmiştir. Mükemmel olmamakla birlikte, bu yasalar, gene de günümüze kadar Kıtada bu yönde yapılan her şeyden sonsuz derecede üstündür. Gene de, kapitalist toplum düzeni düzeltilecek kötülükleri yeniden ve yeniden yaratmaktadır, ve bunu da öylesine kaçınılmaz bir zorunlulukla yapmaktadır ki, İngiltere'de dahi onların düzeltilmesinde bir adım dahi ilerlenmemiştir. 

Her zamanki gibi Almanya'da zaten varolan kronik enfeksiyon kaynaklarının, uyuşuk büyük burjuvaziyi uyaracak had safhaya varabilmesi için çok daha uzun bir zamana gereksinme vardı. Ancak yavaş giden emin gider, ve böylece bizim aramızda da nihayet halk sağlığı ve konut sorunu üzerine, yabancı ve özellikle İngiliz ardıllarının hoş sesli ve yumuşak terimleri aracılığıyla yapay olarak yüksek bir kavramın görüntüsü verilmeye çalışılan sulandırılmış alıntılara dayanan bir burjuva yazını doğdu. Dr. Emile Sax'ın İşçi Sınıflarının Konut Koşulları ve Reformu, Vienna 1869[249] bu yazına dahildir. 

Konut sorununa burjuva yaklaşımının tanıtılmasında, bu kitabı, yalnızca konu üzerindeki burjuva yazınını elden geldiğince özetleme çabasında bulunduğu için seçtim. Ve yazarımıza "kaynak" olarak hizmet eden ne hoş bir yazın! Esas gerçek kaynaklar olan İngiliz parlamento raporlarından yalnızca üçü, en eskileri, ad olarak anılıyor; bütün kitap, yazarının onların bir tekine dahi hiç bir zaman gözatmadığını tanıtlamaktadır. Öte yandan, bütün bir dizi yavan burjuvaca, iyi niyetli darkafalı ve sahte insan sevgisiyle dolu yazılar yayınlanmıştır: Duepétiaux Roberts, Hole, Huber, İngiliz kongrelerinin toplumsal bilimlerle (daha doğrusu toplumsal saçmalıklarla) ilgili kararları, Prusya Çalışan Sınıfların Refahı Derneğinin dergisi, Paris'teki Dünya Sergisiyle ilgili resmi Avusturya raporu, aynı konu üzerindeki resmi bonaparçı raporlar, Illustrated London News,[257] Über Land und Meer[258] ve son olarak "kabul edilmiş bir otorite", "kesin pratik anlayış", "ikna edici ve etkileyici konuşma" adamı Julius Faucher! Bu kaynaklar listesine girmeyen sadece Gartenlaube,[259] Kladderadatsch[175] ve Fusilier Kutschke[260] olmuştur. 

Herr Sax, görüş açısı konusunda hiç bir yanlış anlam doğmaması için, 22. sayfada şunları beyan etmektedir: 
"Toplumsal ekonomi ile biz, toplumsal sorunlara uygulamasında ulusal ekonomi öğretisini; ya da daha açık bir deyişle, bu bilimin, halen geçerli olan toplum düzeni çerçevesi içinde 'tunç' yasaları uyarınca sözde mülksüz sınıfı mülk sahibi sınıf düzeyine yükseltmek için bize sunduğu yol ve araçların toplamını kastediyoruz." 

Genel olarak "ulusal ekonomi öğretisi" ya da ekonomi politiğin "toplumsal" sorunlarıyla başkalarının uğraştığı yolundaki anlaşılmaz fikrin tartışmasına girmeyeceğiz. Hemen işin özüne gireceğiz. Dr. Sax, burjuva ekonomisinin "tunç yasalarının", "halen geçerli toplum düzeni çerçevesinin", bir başka deyişle, kapitalist üretim biçiminin değişmeden varolmaya devam etmesini, ancak gene de "sözde mülksüz sınıfın mülk sahibi düzeyine" yükseltilmesini talep etmektedir. Şimdi, işgücünden başka satacak hiç bir şeyi olmayan, ve dolayısıyla işgücünü sınai kapitaliste satmak zorunda olan sözde değil gerçek bir mülksüz sınıfın varolması, kapitalist üretim biçiminin kaçınılmaz bir önkoşuludur. Herr Sax tarafından icat edilen yeni toplumsal ekonomi biliminin görevi, dolayısıyla —bir yanda bütün hammaddelerin, üretim araçlarının ve geçim araçlarının sahibi kapitalistler ile, öte yanda, kendi işgüçlerinden başka hiç bir şeye benim diyemeyen mülksüz ücretli işçiler arasındaki uzlaşmaz karşıtlık üzerine kurulu bir toplum durumunda— bu toplumsal düzen içinde, bütün ücretli işçilerin, ücretli işçi olmaktan çıkmadan, kapitalistlere dönüşebileceği yol ve araçlar bulmaktır. Herr Sax, bu sorunu çözdüğünü sanmaktadır. Belki, bize, herbiri eski Napoléon günlerinden beri sırt çantasında bir mareşal asası taşıyan bütün Fransız ordusu askerlerinin, aynı zamanda er olmaya devam ederek nasıl mareşaller haline dönüştürülebileceğini göstermek lütfunda bulunur. Ya da, Alman İmparatorluğu'nun kırk milyon tebasının hepsinin nasıl Alman kayzerleri yapılabileceğini gösterir. 

Günümüzün toplumundaki bütün kötülüklerin temelini koruyup, aynı zamanda, bizzat kötülükleri yoketmeyi istemek, burjuva sosyalizminin esasıdır. Komünist Manifesto'da zaten belirtildiği gibi, burjuva sosyalistleri "burjuva toplumunun sürekli varlığını sağlamak için toplumsal düşmanlıkların kılık değiştirmesini" arzulamaktadırlar; "proletaryasız bir burjuvazi" istemektedirler. Herr Sax'ın da, sorunu, tamamıyla aynı şekilde formüle ettiğini gördük. O, bunun çözümünü, konut sorununun çözümünde bulmaktadır. 

"Emekçi sınıfların konutlarını düzelterek, tanımlanmış olan maddi ve manevi acıların başarıyla giderilmesinin, ve böylelikle —yalnızca konut koşullarının köklü bir biçimde düzeltilmesiyle— bu sınıfların büyük kısmının çoğunlukla hiç de insanca olmayan varlık koşulları bataklığından, soyut maddi ve manevi refah düzeyine yükseltilmesinin mümkün olacağı" kanısındadır. (s. 14.) 

. Bu arada, burjuva üretim ilişkilerince yaratılmış olan ve bu ilişkilerin sürekli varlığını belirleyen bir proletaryanın varlığı olgusunu geçiştirmek burjuvazinin çıkarınadır. Dolayısıyla Herr Sax (s. 21) de, bize, emekçi sınıflar deyiminin, gerçek işçilerin yanısıra, "bütün yoksul toplumsal sınıfları", "ve genel olarak zanaatçılar, dullar, emekliler (!), alt derecedeki memurlar gibi dargelirlileri" kapsayacak şekilde anlaşılması gerektiğini söylemektedir. Burjuva sosyalizmi, elini, küçük-burjuva türlerine uzatmaktadır. 

O halde konut darlığı nereden geliyor? Nasıl doğdu? İyi bir burjuva olarak Herr Sax'ın, bunun burjuva toplumsal düzeninin zorunlu bir ürünü olduğunu, büyük emekçi kitlelerin yalnızca ücrete, yani varlıkları için ve kendi türlerinin korunması için gerekli geçim araçlarının miktarına bağımlı oldukları; makinelerin iyileştirilmesinin vb. sürekli olarak işçi kitlelerini işten attığı; şiddetli ve düzenli olarak yinelenen sınai dalgalanmaların bir yandan, büyük bir işsiz işçiler yedek ordusunun varlığını belirlediği ve öte yandan da zaman zaman işçi kitlelerini işsiz olarak sokaklara sürdüğü; işçilerin kitleler halinde büyük kentlerde, mevcut koşullarda onlar için doğan meskenlerden daha hızlı bir oranda yığıldıkları; dolayısıyla her zaman için, en kötü domuz ahırları için bile kiracıların mutlaka bulunacağı; ve ensonu, ev sahibinin malından ev kirası şeklinde sağlayabileceğinin en fazlasını sağlamasının, yalnızca hakkı değil kapitalist olarak rekabet nedeniyle bir dereceye kadar da görevi olduğu bir toplumda zorunlu olarak varolacağını bilmesi düşünülemez. Böyle bir toplumda konut darlığı bir raslantı değildir; gerekli bir kurumdur, ve ancak onun kaynaklandığı bütün toplumsal düzen temelden yeniden şekillendirildiği zaman sağlık vb. üzerindeki bütün etkileriyle birlikte ortadan kaldırılabilir. Ancak, burjuva sosyalizmi, bunu bilmek cesaretini gösteremez. Konut darlığının mevcut koşullardan doğduğunu açıklamaya cesaret edemez. Ve dolayısıyla, konut darlığını, insanoğlunun kötülüğünün, deyim yerindeyse ilk günahın bir sonucu olarak ahlâkileştirmekten başka açıklama yolu yoktur. 

"Ve burada, suçun ... kısmen bizzat mesken isteyen işçilerde, ve kısmen, daha büyük kısmı, gerçekten de gereksinmeyi karşılamayı yüklenenlerde ya da emirlerinde yeterli araç olduğu halde gereksinmeyi karşılamak için hiç bir çaba göstermeyenlerde, yani varlıklı daha yüksek toplumsal sınıflarda olduğunu tanımazlıktan gelemez ve sonuç olarak yadsıyamayız." (Cüretli bir sonuç!). "Bu sonuncusu suçludur ... çünkü yeterli bir iyi mesken arzı sağlamayı iş edinmemişlerdir." 

Nasıl Proudhon bizi ekonomi alanından yasal terimler alanına götürüyorsa, aynı şekilde burjuva sosyalistimiz de bizi burada ekonomi alanından ahlâk alanına götürmektedir. Ve hiç bir şey bundan daha doğal olamaz. Her kim kapitalist üretim biçiminin günümüz burjuva toplumunun "tunç yasaları"nın bozulamaz olduğunu öne sürer, ve buna karşılık aynı zamanda onların hoş olmayan ama zorunlu sonuçlarını ortadan kaldırmayı isterse, kapitalistlere ahlâki vaazlar, duygusal etkileri, özel çıkarların ve gerekirse rekabetin etkisi altında, anında buharlaşan ahlâki vaazlar vermekten başka çaresi yoktur. Bu ahlâki vaazlar, aslında, havuz kıyılarında kendi yumurtalarından çıkan, ördek yavrularının neşeyle yüzdüklerini gören tavuğunkilerin aynısıdır. Ördek yavruları, herhangi bir çekiciliği olmadığı halde suya gitmekte, ve kapitalistler, vicdansız olmasına karşın kâra saldırmaktadırlar. Bu konuda Herr Sax'tan daha fazla şey bilen yaşlı Hansemann daha önce "para konularında duygusallığa yer yoktur" demişti. 

"İyi meskenler öylesine pahalıdır ki işçilerin büyük çoğunluğu için bunlardan yararlanmak tamamen olanaksızdır. Büyük sermaye ... işçi sınıflarının evleri için yatırım yapmaktan dolayı utanç duymaktadır ... ve sonuç olarak bu sınıflar ve onların konut gereksinmeleri çoğu kez spekülatörler için bir av olmaktadır." 

İğrenç spekülasyon — doğal olarak büyük sermaye hiç bir zaman spekülasyona girişmez! Ama, büyük sermayenin, işçi evleri [konusunda] spekülasyona girişmesini engelleyen şey, kötü niyet değil yalnızca bilisizliktir: 

"Ev sahipleri konut gereksinmelerinin normal bir şekilde karşılanmasının ... ne kadar büyük ve önemli bir rol oynadığını hiç bilmiyorlar; genel kural olarak, böylesine sorumsuzca kötü ve zararlı meskenler sunmakla, insanlara neler yaptıklarını bilmiyorlar, ve son olarak, böylelikle kendi kendilerine nasıl zarar verdiklerini bilmiyorlar." (s. 27.) 

Ancak, bir konut darlığı yaratılması için kapitalistlerin bilisizliğinin işçilerin bilisizliğiyle tamamlanması gerekir. Herr Sax, işçilerin "en düşük kesimlerinin tamamen barınaksız kalmamak için nerede ve nasıl olursa olsun bir gecelik yatacak yer bulmaya mecbur olmakta (!) ve bu arada tamamen savunmasız ve çaresiz kalmaktadır" diye itiraf etmekte ve şöyle demektedir: 

"Çünkü iyi bilinen bir gerçektir ki, onların (işçilerin) arasında pekçoğu dikkatsizlikten, ama esas olarak bilisizlikten ötürü, bedenlerini, ve hatta denebilir ki ustalıkla, doğal gelişme ve sağlıklı yaşama koşullarından yoksun bırakmaktadırlar, şöyle ki, rasyonel sağlık koşulları ve; özellikle, bu sağlık koşulları içinde meskenin taşıdığı büyük önem konusunda hiç bir fikirleri yoktur." (s. 27.) 

Ancak burada burjuvanın eşek kulakları ortaya çıkmaktadır. Kapitalistler sözkonusu olunca, "suçlama" bilisizlike dönüşmekte, ama işçiler sözkonusu olduğunda bilisizlik suçun nedeni yapılmaktadır. Dinleyin: 

"Dolayısıyla, (esas olarak bilisizlik nedeniyle) kiradan bir miktar tasarruf edebilecekleri durumda, kısaca bütün sağlık gerekleriyle alay eder biçimde, karanlık, nemli ve yetersiz konutlara taşınacak ... sık sık birkaç aile birarada tek bir konut, ve hatta tek bir oda kiralayacaktır — bütün bunlar kira için mümkün olan en az harcamayı yapmak uğruna, oysa öte yardan gelirlerini gerçekten günahkâr biçimde içki ve her çeşit boş zevklere saçmaktadırlar." 

İşçilerin "alkol ve tütün için israf ettiği" (s. 28) para "işçileri ölü bir ağırlık gibi tekrar ve tekrar bataklığa sürükleyen bütün pişman olunacak sonuçları ile meyhanelerdeki yaşantı" gerçekten de Herr Sax'ın midesinde ölü bir ağırlık gibi yatmaktadır. Mevcut koşullar altında işçiler arasında sarhoşluğun, yaşam koşullarının, tifo, suç, haşarat, icra memuru ve diğer toplumsal kötülükler kadar zorunlu bir ürünü olduğu gerçekten öylesine zorunlu ki sarhoşluğa boyun eğeceklerin ortalama sayısının önceden hesaplanabileceği gerçeği gene Herr Sax'ın bilmezlikten gelemeyeceği bir şeydir. Ayrıca, benim eski ilkokul öğretmenim, "alelade insanlar meyhaneye ve kaliteli insanlar kulüplere giderler" derdi. Ve her ikisinde de bulunduğum için bunu doğrulayacak durumdayım. 

Her iki tarafın da "bilisizliği" üzerindeki bütün sözler, emek ve sermaye çıkarlarının uyumu konusundaki eski sözlerden başka bir şey değildir. Eğer kapitalistler gerçek çıkarlarını bilmiş olsalardı, işçilere iyi evler verir ve durumlarını genel, olarak düzeltirlerdi; ve. eğer işçiler gerçek çıkarlarını anlasalardı, grev yapmaz, sosyal-demokrasiyi desteklemez, politika ile ilgilenmez, ama iyi insan olur ve kendilerinden üstünleri, kapitalistleri izlerlerdi. Ne yazık ki, her iki taraf da çıkarlarını Herr Sax ve sayısız ardılının vaazlarından tamamıyla başka yerlerde bulmaktadır. Sermaye ve emek arasındaki uyumla ilgili kutsal sözler hemen hemen 50 yıldan beri telkin edilmektedir, ve burjuva yardımseverliği bu uyumu tanıtlamak için örnek kurumlar kurarak büyük miktarlarda para harcamışlardır; ne var ki, ilerde göreceğimiz gibi, bugün biz, tam elli yıl önce olduğumuz yerdeyiz. 

Yazarımız şimdi sorunun pratik çözümüne geçmektedir. Proudhon'un, işçileri meskenlerinin sahipleri yapma önerisinin ne kadar az devrimci olduğu, burjuva sosyalizminin ondan önce dahi bunu uygulamada yürütmeye çalıştığı ve hâlâ bunu yapmaya çabaladığı gerçeğinden anlaşılabilir. Herr Sax ayrıca, konut sorununun, tümüyle ancak mesken mülkiyetinin işçilere devriyle çözülebileceğini ileri sürmektedir. (s. 58 ve 59) Bunun da ötesinde, bu kavramı, şiirsel bir vecd içinde ele almakta, duygularını aşağıdaki gibi heyecan patlamaları ile dile getirmektedir: 

"İnsanların içindeki toprak sahibi olmak özleminde garip bir şey var; bu, günümüzde çılgınca çarpan iş hayatının bile azaltamadığı bir dürtüdür. Bu toprak mülkiyeti ile temsil edilen ekonomik başarının öneminin bilinçsizce takdir edilmesidir. Bununla birey sağlam bir dayanak sağlamaktadır; sanki toprağa sıkıca kök salmıştır ve her iş1etmenin (!) en kalıcı temeli onun içindedir. Ancak toprak mülkiyetinin nimetleri bu maddi avantajların çok ötesine uzanmaktadır. Bir toprak parçasına, benim diyecek kadar şanslı olan her kimse o ekonomik bağımsızlığın kavranabilecek en yüksek aşamasına ulaşmıştır; üzerinde egemenlik gücünü kullanabileceği bir toprağa sahiptir; kendi kendinin efendisidir; gereksinme duyulduğu zaman belli bir güce ve güvenilir bir desteğe sahiptir; kendine güveni gelişmekte, ve bununla morali güçlenmektedir. Böylece, önümüzdeki sorunda mülkiyetin büyük önemi vardır. ... Günümüzde ekonomik yaşantının tüm değişmelerine çaresiz bir şekilde açık olan ve sürekli olarak işverenine bağımlı bulunan işçi, böylelikle bu belirsiz durumdan belli bir ölçüde kurtulacaktır; bir kapitalist haline gelecek ve emlakının kendisine sağlayacağı kredi ile işsizlik ya da çalışamama tehlikelerine karşı korunacaktır. O, böylece, mülksüzler saflarından, mülk sahibi sınıf saflarına yükseltilecektir." (s. 63.) 

Herr Sax, insanın esasen köylü olduğunu varsayar görünmektedir, aksi takdirde, büyük kentlerimizin işçilerine toprak sahibi olma özlemini, onlarda hiç kimsenin keşfedemediği bir özlemi, hatalı olarak atfetmezdi. Büyük kentlerdeki işçilerimiz için hareket özgürlüğü birincil varlık koşuludur, ve toprak mülkiyeti onlar için ancak bir ayakbağı olabilir. Onlara kendi evlerini verin, bir kez daha toprağa zincirleyin ve fabrika sahiplerinin ücret azaltmalarına direnme güçlerini kırın. Tek tek işçi kendi evini gerekirse satabilir. Ancak büyük bir grev ya da genel bir sınai bunalım sırasında bundan etkilenen bütün işçilere ait evler satışa çıkarılmak zorunda kalınacak ve dolayısıyla hiç alıcı bulamayacak ya da maliyet bedellerinin çok altında satılacaktır. Ve hepsi alıcı bulsa dahi Herr Sax'ın muazzam konut reformu tümüyle sıfıra inecek ve yeniden baştan başlamak zorunda kalacaktır. Ancak, ozanlar bir hayal dünyasında yaşarlar, ve bir toprak sahibinin "ekonomik bağımsızlığın en yüksek aşamasına ulaştığını", "emin bir desteği" olduğunu, "bir kapitalist haline geleceğini ve emlakın kendisine sağlayacağı kredi ile işsizlik ya da çalışamama tehlikelerine karşı korunacağını", vb. hayal eden Herr Sax da orada yaşamaktadır. Herr Sax'ın Fransız ve bizim Renli küçük köylülerimize bir gözatması gerekir. Evleri ve tarlaları bütünü ile ipotek altındadır. Hasatları toplanmadan alacaklılarına aittir, ve "arazileri" üzerinde egemenlik gücüyle hüküm süren kendileri değil, tefeci, avukat ve icra memurudur. Bu, gerçekten de ekonomik bağımsızlığın kavranabilir en yüksek aşamasını temsil etmektedir — tefeci için! Ve işçilerin de küçük evlerini tefecinin aynı egemenliği altına mümkün olan en hızlı şekilde sokmaları için iyi niyetli Herr Sax'ımız, emlaklarının fukara vergisi üzerinde bir yük haline gelmesi yerine, işsizlik ya da çalışamama durumlarında sağlayacağı krediye dikkatle işaret etmektedir. 

Her durum ve koşulda, Herr Sax, başta ortaya atılan sorunu çözmüştür: işçi, kendi küçük evini satınalarak "kapitalist olmaktadır". 

Sermaye, başkalarının ödenmemiş emekleri üzerindeki egemenliktir. Dolayısıyla işçinin küçük evi ancak onu üçüncü bir şahsa kiraladığı ve bu üçüncü şahsın emek ürününün bir kısmını kira biçiminde kendine malettiği takdirde sermaye olabilecektir. Nasıl ki palto terziden alıp giydiğin anda sermaye olmaktan çıkarsa, işçinin kendi evinde yaşaması ile o evin sermaye olması kesinlikle önlenmiş olur. Bin taler değerinde küçük bir ev sahibi olan işçi, gerçekten de artık bir proleter değildir, ancak bu Herr Sax'ın ona kapitalist demesine neden olmaktadır. 

Ancak, işçilerimizdeki bu kapitalist çizginin bir diğer yönü vardır. Belli bir sınai bölgede her işçinin kendi küçük evine sahip olmasının genel kural olduğunu varsayalım. Bu durumda, o bölgenin işçi sınıfı kirasız yaşamaktadır; konut harcamaları, artık onun işgücü değerine girmemektedir. İşgücünün üretim maliyetindeki her azalma, yani işçinin geçim araçlarındaki her kalıcı fiyat düşüşü, "ulusal ekonomi öğretisinin tunç yasaları uyarınca" işgücünün değerinde bir gerilemeye eşdeğerdir ve dolayısıyla sonunda ücretlerde bunu karşılayan bir düşme ile sonuçlanacaktır. Böylece ücretler ortalama olarak kiradan tasarruf edilen ortalama miktar kadar düşecek, yani işçiler kendi evlerine eskiden olduğu gibi ev sahibine para ile değil, ama kendisi için çalıştığı fabrika sahibine ödenmemiş emekle kira ödeyeceklerdir. Bu yolla işçinin küçük evine yatırılmış olan tasarrufları bir anlamda sermaye olacak, ancak kendisi için değil, kendisini istihdam eden kapitalist için sermaye haline gelecektir. 

Dolayısıyla Herr Sax işçisini kâğıt üzerinde dahi kapitaliste dönüştürme yeteneğinden yoksundur. 

Bu arada, yukarda söylenen her şey, tasarruf planlarına ya da işçinin geçim araçlarını ucuzlatmaya indirgenebilecek bütün sözde toplumsal reformlar için geçerlidir. Bunlar, ya genelleşmekte ve o zaman ücretlerde bunu karşılayan bir gerileme ile izlenmekte ya da oldukça tecrit edilmiş deneyimler olarak kalmakta ve o zaman tecrit edilmiş istisnalar olarak varolmaları dahi büyük boyutlarda gerçekleşmelerinin mevcut kapitalist üretim biçimiyle bağdaşmadığını tanıtlamaktadır. Belli bir bölgede genel bir tüketici kooperatifleri uygulamasının işçiler için geçim araçları maliyetini %20 düşürmeyi başardığını varsayalım. Dolayısıyla, uzun vadede ücretler bu bölgede yaklaşık olarak %20, yani sözkonusu geçim araçlarının aynen işçilerin bütçesine girdiği oranda düşecektir. Örneğin, eğer işçi haftalık ücretinin üç çeyreğini bu geçim araçlarına harcarsa, ücretler sonunda 3/4 x 20 = %15 oranında düşecektir. Kısacası, böyle bir tasarruf reformu genel hale gelir gelmez, işçi ücretleri, tasarruflarının onun daha ucuz yaşamasına elverdiği ölçüde azalır. Her işçiye 52 talerlik tasarrufla sağlanmış bir bağımsız gelir verin ve haftalık ücret! zorunlu olarak 1 taler düşecektir. Böylelikle, daha çok tasarruf ettikçe, ücret olarak daha az alacaktır. Dolayısıyla, kendi çıkarına değil kapitalistin çıkarına tasarruf etmektedir. Onda ... "birincil ekonomik erdemi, tasarrufu ... en güçlü biçimde, ... özendirmek için" (s. 64) başka ne gerekebilir? 

Ayrıca, Herr Sax, hemen ardından, işçilerin kendi çıkarlarından çok, kapitalistlerin çıkarı uğruna ev sahipleri olmaları gerektiğini söylemektedir: 

"Ancak, yalnızca işçi sınıfının değil, tüm olarak toplumun, mümkün olan en fazla sayıda üyesini toprağa bağlanmış (!) olarak görmede en büyük çıkarı vardır" (bizzat Herr Sax'ı bir kez dahi olsa bu durumda görmek isterdim) "... ayaklarımızın altında yanan toplumsal sorun adlı bu volkanı, proletaryanın kırgınlığını, nefretini ... fikirlerdeki tehlikeli karmaşıklığı ateşleyen bütün gizli güçlerin ... işçiler bizzat bu şekilde mülk sahibi sınıf saflarına katıldığı ... zaman sabah güneşi önündeki sis gibi tümüyle yokolması gerekir." (s. 65.) 

Bir başka deyişle, Herr Sax, bir ev edinmekle, proleter durumunda meydana gelebilecek türden bir değişiklikle, işçilerin proleter niteliklerini kaybedeceğini ve bir kez daha, onların da ev sahibi olan büyükbabaları gibi itaatkâr dalkavuklar haline geleceklerini ummaktadır. Prudoncular bunu hiç unutmamalıdırlar. 

Herr, Sax, böylelikle toplumsal sorunu çözdüğüne inanmaktadır: 

"Malların daha adil bir dağılımı, pekçoğunun boş yere çözmeye çabaladığı sfenksin bulmacası, şimdi önümüzde somut bir gerçek olarak yatmıyor mu, böylelikle hayal aleminden alınıp gerçekler alemine getirilmemiş midir? Ve uygulandığı takdirde, en aşırı eğilimlerdeki sosyalistlerin teorilerinin zirve noktası olarak sundukları en yüksek amaçlardan birinin başarıya ulaşması anlamına gelmeyecek mi?" (s. 66.) 

Buraya dek gelebildiğimiz için şanslıyız. Çünkü bu zafer çığlığı Sax'ın kitabının "zirve"sidir. Bundan sonra "hayaller aleminden" yalın gerçeklere bir kez daha yavaşça inecek ve aşağı geldiğimizde, yokluğumuzda hiç bir şeyin, ama hiç bir şeyin değişmediğini göreceğiz. 

Kılavuzumuz isçi meskenlerinde iki sistem bulunduğunu bildirerek bizi ilk basamaktan aşağı indirmektedir: Her işçi sınıfı ailesinin, İngiltere'de olduğu gibi, kendi küçük evine mümkünse aynı zamanda küçük bir bahçeye sahip olduğu kulübe sistemi; ve Paris'te, Viyana'da, vb. olduğu gibi, pekçok işçi meskeni içeren büyük kiralık konutlardan oluşan baraka sistemi. Kuzey Almanya'daki sistem bu ikisi arasında bulunmaktadır. Aslında bize kulübe sisteminin tek doğru sistem olduğunu, ve işçinin kendi evinin mülkiyetine sahip olabileceği tek sistem olduğunu söylemektedir; ayrıca, baraka sisteminin sağlık, ahlâk ve iç barış açısından çok büyük dezavantajları olduğunu savunmaktadır. Ancak, ah ne yazık!, kulübe sisteminin konut darlığı merkezlerinde, büyük kentlerde yüksek arsa maliyeti nedeniyle gerçekleşmesi mümkün değildir. Ve dolayısıyla büyük barakalar yerine dört ile altı daire içeren evler yapılır ya da baraka sisteminin başlıca dezavantajları çeşitli dahice yapım hileleriyle hafifletilirse, kişinin memnun olması gerekir demektedir. (s. 71-92.) 

Daha şimdiden oldukça aşağılara indik değil mi? İşçilerin kapitalistlere dönüştürülmesi, toplumsal sorunun çözümü, her işçiye sahip olacağı bir ev — bütün bunlar geride, çok yükseklerdeki "hayaller dünyasında" kaldı. Bizim yapacağımız tek şey ise kırlarda kulübe sistemini başlatmak ve kentlerdeki işçi barakalarını mümkün olan ölçüde dayanılır hale getirmektir. 

Dolayısıyla kendi itirafıyla, konut sorununun burjuva çözümü iflas etmektedir — kır ve kent arasındaki karşıtlık nedeniyle iflas etmektedir. Ve bununla sorunun özüne inmiş bulunuyoruz. Konut sorunu, ancak, toplum, en aşırı noktasına günümüz kapitalist toplumu tarafından getirilmiş olan kent ve kır arasındaki karşıtlığın ortadan kaldırılmasına doğru bir başlangıç için yeterince değiştirilebildiği zaman çözümlenebilir. Bu anti-tezi ortadan kaldırmak bir yana, kapitalist toplum tam tersine, onu günbegün yoğunlaştırmak zorundadır. Öte yandan, ilk modern ütopik sosyalistler, Owen ve Fourier, daha önceden bunu doğru olarak teşhis etmişlerdir. Onların örnek yapılarında kent ve kır arasındaki karşıtlık artık mevcut değildir. Bunun sonucu olarak, orada Herr Sax'ın iddia ettiklerinin tam tersi olmaktadır: Konut sorununun çözümü ile aynı zamanda toplumsal sorunun çözümü değil, ama toplumsal sorunun çözümü ile, yani kapitalist üretim biçiminin ortadan kaldırılması ile ancak konut sorununun çözümü mümkün olmaktadır. Konut sorununu çözümlemeyi isterken, aynı zamanda, modern büyük kentleri korumayı arzulamak bir saçmalıktır. Oysa modern büyük kentler kapitalist üretim biçiminin ortadan kaldırılması ile ancak ortadan kaldırılabilir. Ve bir kez bu başlatıldıktan sonra her işçiye kendi küçük evini sağlamaktan oldukça başka diğer konular olacaktır. 

Ancak başlangıçta her toplumsal devrim her şeyi olduğu gibi almak ve emrindeki araçlarla en belirgin kötülüklerden kurtulmak için elinden geleni yapmak zorunda kalacaktır. Ve zaten konut darlığını varlıklı sınıflara ait lüks meskenlerin bir kısmını istimlâk ederek geri kalan kısmına zorunlu yerleştirme yaparak anında düzeltilebileceğini görmüştük. 

Eğer şimdi Herr Sax, devamla, bir kez daha büyük kentleri bırakır ve kasabaların yakınlarında kurulacak işçi sınıfı kolonileri üzerine boş sözlerle dolu bir nutuk verir, bu kolonilerin ortak "su, gaz, ışıklandırma, hava ya da sıcak su, çamaşırhane, kurutma odaları, banyoları vb." ile herbirinin "bütün saygınlığı ile yuvası, okulu, ibadethanesi (!), okuma odası, kütüphanesi ... şarap ve bira salonu, dans ve konser salonu" olan "üretimin bir dereceye kadar fabrikadan evdeki atelyelere kadar geri devredilebilmesi" her eve bağlanan buhar gücüyle bütün güzelliklerini tanımlarsa bu, durumu hiç bir zaman değiştirmez. Tanımladığı koloni Mr. Huber tarafından dolaysız olarak sosyalistler Owen ve Fourier'den ödünç alınmış ve sadece sosyalist olan her şey atılarak tamamıyla burjuvalaştırılmıştır. Ancak böylelikle gerçekten ütopik hale gelmiştir. Hiç bir kapitalistin böyle koloniler kurmakta çıkarı yoktur. Ve gerçekten de Fransa'da Guise'dekinin dışında dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey yoktur ve o da Fourier'nin bir izleyicisi tarafından, kârlı spekülasyon olarak değil, ama sosyalist bir deneyim olarak kurulmuştu.[7*] Herr Sax pekâlâ dolambaçlı burjuva projelerini desteklemek üzere, Owen tarafından Hampshire'da kırkların başında kurulan ve çoktan feshedilmiş "Harmony Hall"[262] adlı komünist kolonisi örneğini aktarabilirdi. 

Her durum ve koşulda, koloniler kurulması konusundaki bütün bu konuşmalar, yeniden "hayaller dünyasına" yükselmek için yetersiz bir çabadan başka bir şey değildir. Ve hemen ardından yeniden terkedilmektedir. Yeniden hızla iniyoruz. şimdi en basit çözüm "işverenlerin, fabrika sahiplerinin, işçilere, uygun meskenler edinmeleri için ya bunları kendileri yapacak ya da işçilerin kendi yapılarını kendilerinin yapmalarını, arsa sağlayarak yapım sermayesi ödünç vererek vb. yollarla özendirerek ve destekleyerek yardım etmeleridir." (s. 106) 

Böylece bir kez daha buna benzer hiç bir şeyin sözkonusu olmayacağı büyük kentlerin dışında ve kırdayız. Herr Sax, şimdi, işçilerine tahammül edilebilir konutlar edinmelerine yardımın, bir yandan iyi bir yatırım olduğu, öte yandan da "sonuç olarak işçilerde manevi bir yükselme ... onların zihinsel ve fiziksel çalışma kapasitelerinde bir artış gerektireceği, ki bu doğal olarak işveren için ... hiç de azımsanacak bir avantaj olmadığı" için fabrika sahiplerinin kendi çıkarına olduğunu söylemektedir. Ancak bununla işverenin konut sorununun çözümüne katılmasını gerektirecek doğru görüş açısı verilmektedir. Bu bir gizli birliğin sonucu, işverenlerin, işçilerinin fiziksel ve ekonomik, zihinsel ve manevi iyilikleri için gösterdiği özenin bir sonucu gibi görünmektedir, ki bu çoğunlukla insancıl çabalar maskesi altında gizlenmekte ve başarılı sonuçları —çalışkan, becerikli, istekli, durumundan memnun ve bağlı bir işçi sınıfının yaratılması ve kurulması— yüzünden kendisinin parasal ödülü olmaktadır. (s. 108.) 

"Gizli Birlik"[263] terimini kullanarak Huber'in bu burjuva hayırsever saçmalığına "çok yüksek bir önem" atfetme çabaları, durumu hiç bir şekilde değiştirmemektedir. Bu terim olmadan dahi büyük kırsal fabrika sahipleri, özellikle İngiltere'de, işçi konutları yapmanın yalnızca bir zorunluluk, bizzat fabrika gereçlerinin bir bölümü olmadığını, ama aynı zamanda çok kârlı olduğunu da çok önceden farketmişlerdir. İngiltere'de bu yolla tüm olarak köyler gelişmiş ve bazıları sonradan kasabalar haline gelmiştir. Ancak işçiler hayırsever kapitalistlere teşekkür edecek yerde, bu "kulübe sistemi"ne her zaman önemli itirazlar ileri sürmüşlerdir. Fabrika sahibinin rakibi olmadığından, bu evlere, yalnızca tekelci fiyatlar ödemek zorunda bırakılmıyorlar, aynı zamanda bir grev başlar başlamaz evsiz kalıyorlar, çünkü fabrika sahibi onları hemen evlerinden atmakta ve dolayısıyla herhangi bir direnişi çok güçleştirmektedir. Ayrıntıları benim Conditions of the Working Class in England'ın 224 ve 228. sayfalarında incelenebilir. Ancak, Herr Sax, bu itirazların "yalanlanmasına pek gerek olmadığı"nı (s. 111) düşünmektedir. Ama o işçiyi kendi küçük evinin sahibi yapmak istemiyor mu? Kuşkusuz, ama "işverenin bir işçiyi işten attığı zaman onun yerini alan işçi için yer sahibi olabilmesi amacı ile her zaman meskeni elden çıkarabilecek durumda olması gereklidir". O halde "mülkiyetin geri alınabilmesini şart koşarak böyle durumlar için tedbirli olmaktan" (s. 113) başka yapacak bir şey yoktur.[8*] 

Bu kez beklenmeyen bir hızla düşüş gösterdik. İlk başta işçinin kendi küçük evine sahip olması gerektiği söylenmişti. Daha sonra bunun kasabalarda olanaksız olduğunu, ancak kırlarda geçerli olabileceğini öğendik. Şimdi ise kırlardaki mülkiyetin bile "anlaşmayla geri alınabilir" olduğu söyleniyor! Herr Sax'ın işçiler için keşfettiği bu yeni mülkiyet türüyle, işçilerin "anlaşmayla geri alınabilir" kapitalistler şekline dönüşmeleriyle, ayaklarımızı tekrar emin bir şekilde yere basmış olduk ve bu arada kapitalistler ile diğer yardımseverlerin konut sorununu çözmek için gerçekte ne yaptıklarını inceleyeceğiz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.