10 Ocak 2014 Cuma

II

Dr. Sax'ımıza inanacak olursak, bu beyler, yani kapitalistler tarafından konut darlığını düzeltmek için pek çok şey daha şimdiden yapılmış ve konut sorununun kapitalist üretim biçimi temelinde çözülebileceğine kanıt sağlanmıştır. 

İlk olarak, Herr Sax, bize, bonapartçı Fransa örneğini göstermektedir. Bilindiği gibi Louis Bonaparte, Paris Dünya Sergisi sırasında, güya Fransa'da işçi sınıfının durumunu bildirmek, ama gerçekte imparatorluğun büyük başarısına uygun olarak durumlarını olabileceği kadar canlı göstermek üzere bir komisyon atamıştı. Herr Sax'ın özellikle çalışmasının sonuçları "yetkili komitenin kendi beyanına göre, Fransa için oldukça tamam" olması nedeniyle atıf yaptığı, işte bonaparçılığın en yozlaşmış üyelerinden oluşan bu komisyonun raporudur. Ve bu sonuçlar nedir? Bilgi veren 89 büyük sanayici ya da anonim şirketin 31'i hiç işçi konutu yapmamıştır. Sax'ın kendi tahminlerine göre yapılmış olan meskenler en fazla 50.000 ila 60.000 kişiyi barındırmakta ve hemen tamamıyla her aile için 2 odadan fazlasını kapsamamaktadır. 

Açıktır ki, kendi sanayiinin koşulları —su gücü, kömür madenleri, demir cevheri stokları ve öteki madenleri yerlerini vb.— ile belirli bir kırsal yöreye bağlanan her kapitalist, işçileri için, şayet yoksa, konutlar yapmak zorundadır. Bunda bir "gizli birliğin" bir tanıtını, "sorunun ve büyük öneminin giderek daha fazla anlaşılmasının güçlü bir tanığını" "çok ümit verici bir başlangıç" (s. 115) görmek, çok gelişmiş bir kendini aldatma alışkanlığı gerektirmektedir. Geri kalanı için çeşitli ülkelerin sanayicileri bu açıdan da ulusal niteliklerine göre birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Örneğin, Herr Sax, bize şunları bildirmektedir (s. 117): 

"İngiltere'de işverenler açısından, bu yönde artan faaliyet ancak oldukça yakınlarda gözlenir duruma gelmiştir. Bu, özel olarak kırsal bölgelerdeki küçük ücra köyler için doğrudur. ... Aksi takdirde, işçilerin çoğunlukla en yakın köyden fabrikaya uzun bir yol yürümek zorunda kalmaları ve oraya yeterince iş çıkaramayacak kadar bitkin varmaları durumu işverenlerin işçileri için ev yapmalarının başlıca nedenidir. Ancak, koşulları daha derinliğine anlayanların ve konut reformu davası ile gizli birliğin en çok tüm diğer öğelerini birleştirenlerin sayısı da artmaktadır, ve gelişen bu kolonilerin kurulmasını sağlayanlarda işte bu kişilerdir. ... Hyde'de Ashton, Turton'da Ashworth, Bury'de Grant, Bolington'da Greg, Leed'de Marshall, Belper'de Strutt, Caltaire'de Salt, Copley'de Ackroyd ve diğer adlar bu konuda bütün Birleşik Krallıkta tanınmaktadır." 

Kutsanmış basitlik ve daha da kutsanmış bilisizlik! İngiliz kırsal fabrika sahipleri ancak "son zamanlarda" işçi konutları yapmaya başlamışlardır! Hayır, hayır, azizim Herr Sax, İngiliz kapitalistleri gerçekten sadece keseleri bakımından değil, aynı zamanda beyinleri bakımından da büyük sanayicilerdir. Almanya gerçekten büyük sanayie sahip olmadan çok önce, onlar kırsal bölgelerdeki fabrika üretimi için, işçi konutlarına yapılan harcamalar, sermayenin toplam yatırımının gerekli bir bölümü, ve dolaylı ve dolaysız, çok kârlı bir bölümü olduğunu kavramış bulunuyorlardı. Bismarck ile Alman burjuvazisi arasındaki mücadelenin Alman işçilerine örgütsel özgürlük sağlamasından çok önce, İngiliz fabrika, maden ve dökümhane sahipleri aynı zamanda işçilerin ev sahipleri oldukları takdirde, grevci işçiler üzerinde kurabilecekleri baskı konusunda pratik deneyim sahibi olmuşlardı. Bir Greg'in, bir Ashton'un ve bir Ashworth'un "gelişen koloniler"i öylesine "yeni"dir ki, 28 yıl önce benim yazdığım üzere (İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu, s. 228-30'daki not), daha kırk yıl önce burjuvazi tarafından model olarak karşılanıyordu. Marshall ve Akroyd'un (adam adını böyle yazmaktadır) kolonileri de o kadar eskidir, hatta başlangıcı geçen yüzyıla kadar uzanan Strutt'un kolonisi daha da eskidir. İngiltere'de bir işçi konutunun ortalama dayanma süresi kırk yıl olarak hesaplandığına göre, Herr Sax, bu "gelişen kolonilerin", bugünkü harap durumlarını parmakları ile bile sayarak anlayabilir. Ayrıca bu kolonilerin büyük çoğunluğu artık kırsal bölgelerde değildir. Sanayiin dev gelişmesi ile bu koloniler, fabrika ve evlerle öylesine sarılmıştır ki, bugün artık 20.000-30.000 ya da daha fazla nüfuslu pis, dumanlı kasabaların ortasında bulunmaktadır. Ama bütün bunlar Herr Sax tarafından temsil edilen Alman burjuva bilimini artık uygulama olanağı olmayan 1840'taki eski İngiliz şükran ilahilerini bugün sadakatle yinelemekten alıkoymuyor. 

Ve bize yaşlı Akroyd'u örnek göstermek! Bu değerli kişi, gerçekten en âlâsından bir hayırseverdi. İşçilerini ve özellikle kadın işçilerini severdi. Öylesine severdi ki, Yorkshire'daki daha az hayırsever rakipleri onun hakkında fabrikalarını sadece kendi çocuklarıyla çalıştırdığını söylüyorlardı. Doğru, Herr Sax bu gelişen kolonilerde "gayrımeşru çocukların gittikçe daha azaldığını" (s. 118) iddia etmektedir. Evet, evlilikten doğan gayrımeşru çocuklar, çünkü İngiliz sanayi bölgesinde güzel kızlar çok genç evlenirler. 

İngiltere'de her büyük kırsal fabrikanın yakınına ve fabrika ile aynı zamanda işçi meskenlerinin kurulması 60 yılı aşkın bir süreden beri gelenek olmuştur. Daha önce de değinildiği gibi, bu fabrika köylerinin pek çoğu daha sonraları çevresinde, beraberinde getirdiği bütün kötülüklerle birlikte bütün bir fabrika kasabasının geliştiği bir çekirdek haline gelmiştir. Dolayısıyla, bu koloniler konut sorununu çözümlememiş, tam tersine kendi yörelerinde ilk kez gerçekten yaratmışlardır. 

Öte yandan, büyük sanayi alanında İngiltere'nin ardından ancak aksayarak gelen ve büyük sanayiin ne olduğunu ancak 1848'den sonra gerçekten öğrenen ülkelerde, Fransa'da ve özellikle Almanya'da durum oldukça farklıdır. Burada ancak dev dökümhane ve fabrikalar pek çok duraksamalardan sonra belirli bir sayıda işçi meskeni kurmaya karar vermişlerdir — örneğin, Creusot'daki Schneider tesisleri, Essen'deki Krupp tesisleri. Kırsal sanayicilerin büyük çoğunluğu işçilerinin her sabah sıcak, kar ve yağmurdan millerce mesafeleri yorgun-argın yürümelerine ve her akşam da evlerine yeniden geri dönmelerine izin veriyorlardı. Bu, özellikle dağlık bölgeler, Fransız ve Alsas Vosges bölgelerinde, Wupper, Sieg, Agger, Lenne, ve diğer Rhineland-Westphalian nehirlerinin vadileri için doğrudur. Erzgebirge'de durum belki de daha iyi değildir. Aynı küçük cimrilik Fransız ve Almanlarda da ortaya çıkmaktadır. 

Herr Sax, çok umut verici başlangıcın yanısıra, hızla gelişen kolonilerin hiç bir şey ifade etmediğini çok iyi bilir. Dolayısıyla şimdi kapitalistlere işçi konutları yaparak pek büyük kiralar alabileceklerini tanıtlamaya çalışmaktadır. Bir başka deyişle, onlara işçileri aldatabilecekleri yeni bir yol göstermeye çalışmaktadır. 

İlk olarak onlara yüzde-dört ve altı arasında ve daha fazla net kâr sağlanmış olan kısmen hayırsever ve kısmen spekülatif Londra yapım şirketleri örneğini göstermektedir. Herr Sax'ın bize işçi konutlarına yatırılan sermayenin iyi bir kâr sağladığını tanıtlamasına hiç bir şekilde gerek yoktur. Kapitalistlerin işçi konutlarına yaptıklarından daha da fazla yatırım yapmamalarının nedeni, daha pahalı konutların sahiplerine çok daha fazla kâr getirmesidir. Dolayısıyla, Herr Sax'ın kapitalistlere öğütleri, bir kez daha ahlâki bir vaazdan ileri gidememektedir. 

Şimdi Herr Sax'ın parlak başarılarını öylesine gürültü ile ilân ettiği bu Londra yapı şirketine gelince, kendi rakamlarına göre —ve bunlara her türlü bina spekülasyonu dahildir— 2.132 aileye ve 706 bekâra, yani 15.000 kişiden azına. konut sağlamışlardır! Ve yalnızca Londra'nın doğu yakasında bir milyon işçi en sefil konut koşulları altında yaşarken, Almanya'da bu tür çocukluğun büyük bir başarı olarak sunulması ciddi olarak düşünülmekte midir? Bu hayırsever çabaların tümü öylesine acınacak derecede boştur ki, İngiliz parlamentosunun işçilerin koşulları ile ilgili raporları bunlara hiç değinmemektedir bile. 

Burada Londra'nın bütün bu bölümü boyunca teşhir edilen gülünç bilisizliğinden sözetmeyeceğiz. Ancak, yalnızca bir noktaya değinelim. Herr Sax, Soho'daki Bekâr Erkekler Pansiyonunun, bu çevrede, "geniş bir müşteri sağlama umudu olmadığı" için işe son verdiği kanısındadır. Herr Sax, Londra'nın bütün batı yakasının büyük bir lüks kent olduğunu hayal etmekte, ve en kibar sokakların hemen gerisinde en pis işçi mahallelerinin, örneğin Soho'nun bulunduğunu bilmemektedir. Onun değindiği, ve benim daha yirmiüç yıl önce bildiğim, Soho'daki model pansiyon, başlangıçta çok ziyaret edilmekteydi, ancak en iyilerinden biri olmasına karşın, hiç kimse dayanamadığı için kapatıldı. 

Ama Alsas'taki işçi kasabası Mülhausen — o kesinlikle bir başarıdır, değil mi? 

Nasıl ki, bir zamanların gelişen kolonileri Ashton, Ashworth, Greg ve Ortakları, İngiliz burjuvasının göstermeliği ise, Mülhausen'deki İşçi Kenti de Kıta burjuvasının büyük göstermeliğidir. Ne yazık ki, Mülhausen örneği "gizli" birliğin ürünü değil, İkinci Fransız İmparatorluğu ve Alsas kapitalistleri arasındaki açık birliğin ürünüdür. Bu, Louis Bonaparte'ın, üçte-bir sermayesini devletin verdiği, sosyalist deneyimlerden biridir. Ondört yıl içinde, 1867'ye kadar bu işlerin daha iyi anlaşıldığı İngiltere'de olanaksız olan yanlış bir sistem uyarınca, 800 küçük ev yapıldı, ve onüç ile onbeş yıl artan bir aylık kira ödemesi ardından kendi mülkleri olmak üzere işçilere devredildi. Alsas bonapaçılarının bu mülk edinme yolunu icat etmeleri gerekli değildi; göreceğimiz üzere, çok önceden İngiliz yapım şirketleri bunu ortaya atmışlardı. İngiltere'dekilerle karşılaştırıldığında, bu evlerin satınalınması için ödenen fazla kira oldukça yüksektir. Örneğin onbeş yıl boyunca taksitler şeklinde 4.500 frank ödedikten sonra, işçi onbeş yıl önce 3.300 frank değerindeki bir eve sahip olmaktadır. Eğer işçi çıkıp gitmek isterse ya da sadece bir tek aylık taksit borcu kalmışsa (ki bu durumda evinden çıkartılabilir) evin ilk değerinin %6,67'si yıllık kira olarak düşülür (örneğin, 3.000 frank değerindeki bir ev için ayda 17 frank) ve arta kalanı ona, bir kuruşluk faiz vermeksizin geri ödenir. Böylesine koşullar altında, şirketlerin "devlet yardımı" olmaksızın da semirebileceği açıktır. Bu koşullar altında sağlanan evlerin, yalnızca kent dışında yarı-kırsal bir çevrede yapılmış olmaları nedeniyle dahi, kentin içindeki kiralık apartmanlardan daha iyi olduğu da aynı şekilde açıktır. 

Almanya'da yapılan birkaç acınacak deneyimden sözetmemize gerek yok; Herr Sax bile, 157. sayfada, bunların sefaletini itiraf etmektedir. 

O halde bütün bu örnekler neyi tanıtlıyor? Bütün sağlık kuralları ayaklar altında çiğnenmediği zaman dahi, işçi konutları yapımının kapitalistler açısından kârlı olduğunu. Ama bu, hiç bir zaman yadsınılmamıştır; bunu çok önceden hepimiz biliyorduk. Rasyonel yönetilirse, mevcut bir gereksinmeyi karşılayan her sermaye yatırımı kârlıdır. Ancak sorun, tam olarak konut darlığının neden aynı şekilde devam ettiği, kapitalistlerin aynı şekilde neden işçilere yeterince sağlıklı konutlar sağlamadıklarıdır. Ve burada Herr Sax'ın yeniden sermayeye verecek öğütten başka bir şeyi yoktur, ve bize bir yanıt getirememektedir. Bu soruya gerçek yanıtı biz yukarda vermiştik. Sermaye, elinden gelse bile, konut darlığını ortadan kaldırmak istemez; bu artık kesin olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, geriye, yalnızca iki yol kalıyor: işçiler açısından kendine yardım, ve devlet yardımı. 

Kendine yardımın heyecanlı bir savunucusu olan Herr Sax, bu konuda, konut sorununa ilişkin olarak da mucizevi şeyler söyleyebilmektedir. Ne yazık ki, daha en başında, kendine yardımın, ancak kulübe sisteminin ya zaten varolduğu, ya da mümkün olduğu, yani bir kez daha yalnızca kırsal bölgelerde herhangi bir şekilde etkin olabileceğini itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Büyük kentlerde, İngiltere'de bile, ancak çok kısıtlı bir ölçüde etkin olabilir. Herr Sax, ardından iç geçiriyor: "Bu yolla (kendine yardım ile) reform ancak dolambaçlı bir yoldan ve dolayısıyla ancak her zaman kusurlu olarak, yani ancak özel mülkiyet ilkesi, meskenin kalitesine tepki gösterecek kadar güçlendiği ölçüde gerçekleştirilebilir." Bu da kuşkuludur; her halükarda, "özel mülkiyet ilkesi" yazarın üslubunun "niteliği" üzerinde hiç bir reformcu etki yapamamıştır. Bütün bunlara karşın, kendine yardım İngiltere'de öylesine harikalar yaratmıştır ki, "böylece konut sorununun çözümlenmesi için diğer yollardan yapılan her şey çok aşılmıştır." Herr Sax, İngiliz "yapım şirketleri"ne atıf yapmakta ve onlarla özel olarak uzun uzadıya uğraşmaktadır, çünkü, "genel olarak onların niteliği ve faaliyetleri konusunda çok yetersiz ya da hatalı görüşler geçerlidir. İngiliz yapım şirketleri hiç bir şekilde ... ev yapımı için birlikler ya da yapım kooperatifleri değildir; Almancada daha çok 'Hauserwerbvereine' [konut edinme kurumları] ... olarak tanımlanabilir. Amacı, üyelerinin devirli katkılarından fon biriktirerek, bu fonlardan ve büyüklüklerine göre üyelerine ev satınalmaları için kredi vermek olan kurumlardır. ... Dolayısıyla yapım şirketi üyelerinin bir kısmı için bir tasarruf bankası, diğer kısmı içinse bir kredi bankasıdır. Dolayısıyla, yapım şirketleri, esas olarak ... yatırman (°mudi) ile aynı toplumsal statüdeki insanlara bir eş satınalmaları ya da yapmalarına yardım etmek için ... işçilerin tasarruflarını kullanan, işçilerin gereksinmelerini karşılamak üzere hazırlanmış ipotek karşılığı kredi kurumlarıdır. Tahmin edileceği gibi, böyle krediler, sözkonusu taşınmaz mal ipotek edilerek, ve faiz ve amortismanı da kapsayan kısa süreli taksitlerle geri ödenmesi kaydıyla verilmektedir. ... Faiz, yatırmanlara ödenmemekte, ama her zaman onlara alacak kaydedilmekte ve birleştirilmektedir. ... Üyeler, ödedikleri miktar, artı faizin geri ödenmesini ... bir aylık bir ihbarla her zaman ... talep edebilirler." (s. 170-172.) 

"İngiltere'de böyle 2.000'i aşkın şirket var;... biriktirdikleri toplam sermaye tutarı 15.000.000 £ dolaylarındadır. Bu yolla yaklaşık olarak işçi sınıfından 100.000 aile şimdiden kendi aile ocağı ve yuvalarının zilyetliğine sahip oldular — kesinlikle kıyaslanması güç bir toplumsal başarı." (s. 174.) 

Ne yazık ki, burada da, hemen ardından aksayarak "ama" gelmektedir: 

"Ama sorun için en mükemmel çözüme bu yolla hiç bir şekilde ulaşılamaz, çünkü, diğer nedenler yanısıra, bir eve sahip olmak daha iyi durumdaki işçilerin ... karşılayabilecekleri bir şeydir. ... Özellikle, sağlık koşulları çoğunlukla yeterince ele alınmamıştır." (s. 176.) 

Kıtada "böyle şirketler ... gelişme için çok dar bir alan bulmaktadırlar". Burada yalnızca kırlarda bulunan kulübe sisteminin varlığını öngörmektedirler; ve kırlarda işçiler, kendine-yardım için henüz yeterince gelişmemişlerdir. Öte yandan, gerçek yapı kooperatiflerinin kurulabileceği kasabalarda "her türden çok önemli ve ciddi zorluklarla" (s. 179) karşı karşıyadırlar. Yalnızca kulübeler yapabilirler ve oysa bu, büyük kentlerde geçerli değildir. Kısaca, "Bu türden kendine-yardım kooperatifinin, mevcut koşullar içinde —ve yakın gelecekte bile— önümüzdeki sorunun çözümünde başlıca rolü oynaması" mümkün değildir. Bu yapım şirketleri gördüğünüz gibi, hâlâ "başlangıçtaki, gelişmemiş durumlarında bulunmaktadırlar". "Bu İngiltere için bile doğrudur." (s. 181.) 

Dolayısıyla, kapitalistler yapmayacaklar, işçiler ise yapamayacaklardır. Ve eğer Shulze-Delitzsch türü burjuvazinin daima işçilerimize ömek olarak verdikleri İngiliz yapım şirketleri hakkında küçük bir bilgi vermek mutlak gerekli olmasa idi, bu bölümü burada bitirebilirdik. 

Bu yapı şirketleri işçi şirketleri olmadığı gibi, esas amaçları da işçilere kendi evlerini sağlamak da değildir. Tam tersine, bunun sadece çok istisnai durumlarda böyle olduğunu göreceğiz. Yapım şirketleri, esas olarak, spekülatif bir nitelik taşırlar, ilk kurulan şirketler olan küçükleri de büyük taklitçilerinden fazla farklı değildir. Daha sonraki haftalık toplantıların yer alacağı bir meyhanede çoğu zaman mal sahibinin önayak olmasıyla birkaç devamlı müşteri ve onların arkadaşları, dükkâncılar, memurlar, gezgin tüccarlar, zanaat erbabı ve diğer küçük-burjuvalar —belki bazan, sınıfının aristokrasisine mensup bir makine ustası ya da başka bir işçi— biraraya gelir ve bir yapım şirketi kurarlar. Genellikle hemen ardından mal sahibi o mahallede ya da başka bir yerde oldukça ucuz bir arsa keşfeder. Üyelerin birçoğu meslekleri dolayısıyla belirli bir yere bağlı değillerdir. Dükkâncıların ve zanaatçıların bile çoğunun evleri değil, işyerleri kasabada bulunmaktadır. Yapabilecek durumda olan herkes dumanlı bir kasabanın ortasında yaşamaktansa, varoşlarda yaşamayı yeğler. Arsa satınalınır ve üzerine mümkün olduğu kadar çok kulübe yapılır. Daha zengin üyelerin kredileri satınalmayı mümkün kılar ve haftalık aidatlarla birlikte birkaç ufak borç, inşaatın haftalık masraflarını karşılar. Kendi müstakil evlerine sahip olmayı amaçlayan üyeler, yapım bittikçe kura çekerek kulübelerini alırlar, ve alım masraflarının amortismanı uygun bir fazla kira ile karşılanır. Kulübelerin geri kalan kısmı da daha sonra, ya kiraya verilir ya da satılır. Oysa eğer iyi iş yapmışsa yapım şirketi oldukça yüklü bir meblağ toplar. Üyeler aidatlarını düzenli olarak ödemişlerse bu meblağ onların olur ve zaman zaman, ya da şirket dağıldığı zaman aralarında paylaştırılır. İngiliz yapım şirketlerinin onda-dokuzunun yaşam öyküsü böyledir. Diğerleri bazan siyasal ya da hayırseverce bahanelerle kurulan büyük şirketlerdir. Ama sonunda bunların esas amacı, her zaman küçük-burjuvazinin tasarruflarına, iyi bir faiz haddi ve taşınmaz mallardaki spekülasyondan pay bekleyişleriyle daha kârlı bir ipotek yatırımı sağlamaktır. 

Bu şirketlerin hangi tür müşteriler üzerine spekülasyon yaptığı en büyüğü değilse bile, en büyüklerinden birinin broşüründen anlaşılabilir. Kuruluşundan bu yana toplam gayri-safi hasıla 10.500.000 £ (70.000.000 taler) üzerinde olan bankada ya da devlet tahvillerindeki yatırımı 416.000 £'i aşmış bulunan ve şu anda 21.441 üyesi ve yatırmanı olan 29 ve 30 Southampton Buildings, Chancery Lane, Londra adresindeki Birkbeck Yapım Şirketi kendisini halka şu şekilde tanıtmaktadır: 

"Üç yıl boyunca bir piyano kiralayan bir kişinin bu süresinin bitiminde piyanonun sahibi olmasını öngören ve piyano imalatçılarının üç-yıl denilen sistemini pek çok kişi bilir. Bu sistemin çıkışından önce, dargelirlilerin bir piyano edinmesi en az kendi evine sahip olması kadar güçtü. Bu kişiler yıllar yılı piyanonun kirasını ödediler ve piyanonun değerinin iki katı ya da üç katı para harcadılar. Bir piyano için geçerli olan, bir ev için de geçerlidir. ... Oysa, bir ev bir piyanodan daha pahalı olduğu için, ... satış değerini kira olarak ödemek daha uzun zaman alır. Sonuç olarak, yöneticiler, Londra'nın ve varoşlarının çeşitli yerlerindeki ev sahipleriyle bir anlaşmaya girdiler ve böylece Birbeck Yapım Şirketi üyeleri ve diğer kişiler için kentin çok çeşitli semtlerinde geniş ev seçenekleri sunma olanağını elde ettiler. Yönetim Kurulunun yürürlüğe koymayı düşündüğü sistem şu şekildedir: şirket bu evleri oniki-buçuk yıl süreyle kiraya verecek ve bu sürenin sonunda, kira düzenli olarak ödendiği takdirde, kiracı, hiç bir şekilde daha fazla bir ödeme yapmaksızın, evin mutlak sahibi olacaktır. ... Kiracı ayrıca daha kısa bir süre için daha yüksek bir kira ödenmesini ya da daha uzun bir süre için daha düşük bir kira ödenmesini öngören bir mukavele yapılabilir. ... Dargelirliler, kâtipler, tezgahtarlar ve diğer kişiler derhal Birbeck Yapım Şirketine üye olarak, kendilerini, mülk sahiplerinden bağımsız hale getirebilirler." 

Bu, yeterince açıktır. İşçilere hiç değinilmezken dargelirlilerden, kâtiplerden tezgahtarlardan vb. sözedilmektedir ve ayrıca bir kural olarak adayların önceden bir piyanoya sahip oldukları varsayılmaktadır. Aslında burada işçilerle değil, küçük-burjuvayla, ve onlar gibi olmak isteyen ve olabilecek kişilerle ilgiliyiz; kâtipler, vb. işlerde çalışanlar gibi belirli sınırlar içinde kalsa bile, kural olarak gelirleri zamanla artan kişiler. Buna karşılık, işçinin geliri ise, en iyi durumda aynı miktarda kalır, gerçekte ailesinin genişlemesi ve artan gereksinmeleriyle orantılı olarak azalır. Aslında, sadece birkaç işçi, o da istisna olarak, bu şirketlere katılabilir. Bir yandan gelirleri çok düşüktür, öte yandan da, oniki-buçuk yıl önceden sorumluluk altına girebilmeleri için bu çok belirsiz bir niteliktir. Bunun geçerli olmadığı birkaç istisna ise, ya yüksek ücretli işçiler ya da ustabaşılardır.[9*] 

Geri kalanına gelince, Mülhausen işçi kenti, bonapartçıların bu küçük-burjuva İngiliz Yapım Şirketlerinin sefil kopyalarından başka bir şey olmadıkları herkesçe anlaşılmıştır. Aralarındaki tek fark, sağlanan devlet yardımlarına karşın, birincilerin müşterilerini yapım şirketlerinden çok daha fazla dolandırmalarıdır. Bütün olarak, bonapatçıların koşulları, İngiltere'deki mevcut ortalama koşullardan daha az liberaldir, ve İngiltere'de faiz ve birleşik faiz her mevduat için hesaplanıp ve bir aylık ihbarla çekilebilirken, Mülhausen'in fabrika sahipleri, faiz ve birleşik faizi kendi ceplerine atmışlar ve işçilerin nakit olarak beşer franklık paralar halinde ödedikleri miktardan bir kuruş fazlasını geri ödememişlerdir. Ve bu farka herkesten çok şaşıran da, bütün bunları bilmeden kitabına alan Herr Sax olacaktır. 

Böylece, işçilerin kendilerine yardımının da yararı yoktur. Geriye devlet yardımı kalmaktadır. Bu konuda Herr Sax bize ne sunabilir? Üç şey: 

"İlk olarak, devlet yasal ve yönetsel olarak herhangi bir şekilde çalışan sınıflar arasındaki konut darlığını vurgulamaya yolaçacak bütün her şeyi ortadan kaldırmaya ya da uygun çareler bulmaya dikkat etmelidir." (s. 187.) 

Sonuç olarak yapım yasalarının gözden geçirilmesi ve yapıların ucuzlaması için yapım ticaretine özgürlük. Ama İngiltere'de yapım yasaları asgariye indirilmiştir, yapı ticareti havada uçan kuşlar kadar özgürdür, buna karşın konut darlığı vardır. Ayrıca İngiltere'de yapım, şimdi öylesine ucuza çıkmaktadır ki, bir araba geçtiği zaman evler sallanır ve her gün bir kısmı çöker. Daha dün (25 Ekim 1872) Manchester'de altısı birarada yıkıldı ve altı işçi ağır yaralandı. Dolayısıyla, bu da bir çare değildir. 

"İkinci olarak devlet gücü bireylerin dar görüşlü bireycilikleri ile kötülüğü yaymalarını ya da yeniden başlatmalarını önlemelidir". 

Sonuç olarak, işçi konutlarının sağlık ve yapım-zabıtası denetimi; İngiltere'de 1857'den beri olduğu gibi yetkililere harap ve sağlığa aykırı evlerin iskanının yasaklanması için otorite devri. Ama, bu orada nasıl gerçekleşti? 1855'teki ilk yasa, (huzur bozucuları uzaklaştırma yasası) Herr Sax'ın da itiraf ettiği üzere ikinci yasa 1858 yasası (yerel idareler-yasası) gibi "hükümsüz bir yasaydı". (s. 197.) Öte yandan, Herr Sax, 10.000'in üzerinde nüfuslu kasabalarda geçerli olan üçüncü yasanın —esnaf meskenleri yasasının— pek doğaldır ki İngiliz Parlamentosunun toplumsal konulardaki büyük anlayışının olumlu kanıtını sunmakta" (s. 199) olduğuna inanmaktadır. Ancak, gerçekte bu iddia Herr Sax'ın İngilizlerin "sorunlarına" olan had safhadaki bilisizliğinin "olumlu kanıtını sunmaktan" başka bir şey değildir. İngiltere'nin genel olarak kıtadan "Toplumsal Konularda" çok ileri olması doğaldır. İngiltere modern büyük sanayinin ana vatanıdır; kapitalist üretim biçimi en özgür ve yaygın biçimde orada gelişmiş, sonuçları en belirgin olarak orada kendini göstermiş ve dolayısıyla yasal alanda ilk tepkiyi de orada yaratmıştır, bunun en iyi kanıtı fabrika yasasıdır. Ancak, eğer Herr Sax, bir parlamento kararının hemen yürürlüğe konması için yalnızca yasal geçerliliğe gereksinmesi olduğunu düşünüyorsa, feci şekilde yanılıyor. Ve bu, her karardan çok (pek doğaldır ki atelyeler yasası hariç) Local Gouvemment Act için doğrudur. Bu yasanın yönetimi İngiltere'de hemen her yerde her tür yozlaşmanın, akraba kayırmanın ve dalavereciliğin bilinen merkezleri olan yerel idarelere verilmişti.[10*] Bu yerel idarelerin mevkilerini her çeşit ailevi hesaplara borçlu olan temsilcileri böyle toplumsal reformları gerçekleştirmekten ya aciz ya da bunu yapmaya isteksizdirler. Öte yandan, özellikle de İngiltere'de, toplumsal yasaların hazırlanması ve yürütülmesiyle görevli kamu yetkilileri genellikle —her ne kadar yirmi ya da otuz yıl öncesine göre bu gün daha az derecede olsa da— kesin bir görev anlayışıyla ayırdedilirler. Belediye meclislerinde çürük ve harap mesken sahipleri, ya dolaysız, ya da dolaylı olarak hemen her yerde güçlü bir şekilde temsil edilmektedir. Bu belediye meclislerini küçük semtlere göre seçme sistemi, seçilen üyeleri en küçük yerel çıkar ve etkilere bağımlı kılmaktadır; yeniden seçilmek isteyen hiç bir belediye meclisi üyesi, kendi seçim bölgesinde bu yasanın uygulanması için oy kullanmaya cesaret edemez. Dolayısıyla, bu yasanın hemen her yerde yerel idarelerce nasıl bir nefretle karşılandığını ve günümüze kadar ancak en rezilane durumlarda —bu durumda dahi, genel bir kural olarak, ancak geçen yıl Manchester ve Salford'taki çiçek salgını durumlarında olduğu gibi ancak bar salgın hastalık çıktığı zaman— uygulandığını anlamak mümkündür. İçişleri Bakanlığına günümüze kadar yapılan başvurular ancak böyle durumlarda etkili olmuştur, çünkü ancak zorunlu olduğu zaman toplumsal reform yasaları önermek eğer mümkünse, zaten varolanları yürürlüğe koymaktan kaçınmak İngiltere'de her liberal hükümetin ilkesidir. Sözkonusu yasa, İngiltere'deki pekçoğu gibi yalnızca işçilerin egemenliği ya da baskısı altındaki bir hükümetin sonunda, onu gerçekten uygulayacak bir hükümetin elinde mevcut toplumsal durumda bir değişiklik yapma yolunda güçlü bir silah olacağı için önemlidir. 
"Üçüncü olarak" devlet gücü, Herr Sax'a göre "mevcut konut darlığını gidermek için emrindeki bütün olumlu araçları mümkün olan en yaygın biçimde kullanmalıdır". 

Yani, "emrindeki memur ve hizmetkârlar" için (ancak bu durumda bunlar işçi değildir!) barakalar, "gerçekten örnek yapılar" yapmalı — İngiltere'de kamu işleri kredi yasası uyarınca, ve Louis Bonaparte'ın Paris ve Mülhausen'de yaptığı gibi. "İşçi sınıfının konut koşullarını düzeltmek amacıyla belediyelere, derneklere, ve ayrıca özel kişilere ... kredi vermelidir."' (s. 203.) Ancak kamu işleri kredi yasası da, yalnızca kâğıt üzerinde bulunmaktadır. Hükümet, komisyon üyelerinin emrine azami 50.000 £, yani en fazla 400 kulübe, ya da kırk yılda toplam olarak en fazla seksenbin kişiye onaltıbin kulübe ya da konut yapabilecek bir miktar vermektedir — kovada bir damla! Yirmi yıl sonunda komisyonun emrindeki fonların geri ödemeler nedeniyle iki katına çıktığını, dolayısıyla, son yirmi yıl içinde ek kırkbin kişiye daha konut yapıldığını varsaysak bile, bu, yine kovada bir damladır. Ve kulübeler ortalama olarak kırk yıl dayandığına göre, kırk yıl sonra en harap durumdakilerinin, en eski kulübelerin yenilenmesi için her yıl 50.000 £ ya da 100.000 £ likit aktifin kullanılması gerekir. Bu Herr Sax, 203. sayfada iddia etmektedir ki, ilkeyi doğru olarak "ve sınırsız bir boyutta" uygulamaya koymaktadır! Ve Herr Sax, İngiltere'de bile, devletin "sınırsız bir boyutta" hiç bir şey gerçekleştiremediği itirafıyla kitabını bitirmekte ancak ilkönce tüm ilgililere bir vaaz vermekten kendini alamamaktadır.[11*] 

Bugün varolan şekliyle devletin, konut felaketini düzeltmek için bir şey yapmaya ne muktedir ne de istekli olduğu kesinlikle açıktır. Devlet, mülk sahibi sınıfların, yani toprak sahipleri ve kapitalistlerin, sömürülen sınıflara, yani köylülere ve işçilere karşı örgütlü birleşik gücünden başka bir şey değildir. Tek tek kapitalistlerin (ve burada sorun yalnızca onları ilgilendirmektedir, çünkü bu konuda, ilgili olan toprak sahibi esas olarak bir kapitalist olarak davranmaktadır) istemediğini, onların devleti de istemez. Dolayısıyla eğer bireysel kapitalistler konut darlığına üzülüyor, ancak onun en feci sonuçlarını yüzeysel olarak dahi hafifletmek için kıpırdatılamıyorlarsa, birleşik kapitalist, yani devlet, bundan pek fazlasını yapmayacaktır. En fazla yapacağı geleneksel hale gelmiş olan yüzeysel hafifletme ölçüsünün her yerde aynı şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Ve durumun böyle olduğunu da gördük. 

Ancak, denebilir ki, Almanya'da henüz burjuvazi egemen değildir; Almanya'da devlet bir dereceye kadar hâlâ toplumun üzerinde bağımsızca dolanan bir güçtür ki, tam bu nedenle toplumun birleşik çıkarını temsil etmektedir. Ve tek bir sınıfınkini değil. Böylesine bir devlet kuşkusuz, bir burjuva devletinin yapamayacağı pek çok şeyi yapabilir, toplumsal alanda da ondan oldukça farklı şeyler beklenmesi gerekir. 

. Bu gericilerin dilidir. Gerçekte ise Almanya'da varolduğu şekliyle devlet aynı şekilde içinden geliştiği toplumsal tabanın zorunlu bir ürünüdür. Prusya'da —ve Prusya şimdi belirleyicidir— hâlâ güçlü bir toprak sahibi aristokrasisi ile, bugüne kadar ne Fransa'daki gibi dolaysız siyasal egemenlik kazanmış, ne de İngiltere'deki gibi azçok dolaylı bir egemenlik kazanmış olan oldukça genç ve son derece korkak bir burjuvazi birarada bulunmaktadır. Ancak entelektüel yönden çok gelişmiş, ve günbegün giderek daha fazla örgütlü hale gelen, hızla çoğalan bir proletarya bu iki sınıfla birarada bulunmaktadır. Biz, dolayısıyla, burada, eski mutlakıyetçi temel koşulunun yanısıra —toprak sahibi aristokrasi ve burjuvazi arasında bir denge— yanısıra modern bonapartçılığın temel koşulunu da —burjuvazi ve proletarya arasında bir denge— buluyoruz. Ama gerek eski mutlakıyetçi, gerek modern bonapartçı monarşide gerçek hükümet yetkisi, özel bir ordu subayları ve devlet memurları kastının elindedir. Prusya'da bu kast kısmen kendi saflarından kısmen daha az kökenli aristokrasiden daha ender olarak yüksek aristokrasiden ve en az da burjuvaziden beslenmektedir. Toplumun dışında, ve sözde üstünde bir konum işgal eder görünen bu kastın bağımsızlığı, devlete, toplumun karşısında bir bağımsızlık görünümü vermektedir. 

Bu çelişik toplumsal koşullardan zorunlu bir tutarlılıkla Prusya'da (ve Prusya örneğini izleyerek Almanya'nın yeni Reich anayasasında) gelişen devlet biçimi, aynı zamanda, hem eski mutlakıyetçiliğin günümüzdeki yok olma biçimi ve hem de bunapartçı monarşinin varolma biçimi olan sahte-anayasacılıktır. Prusya'da sahte-anayasacılık 1848'den 1866'ya kadar mutlakıyetçi monarşinin ağır —ağır— yürüyüşünü yalnızca gizlemiş ve kolaylaştırmıştır. Ancak, 1866'dan, ve daha da belirgin olarak 1870'den beri toplumsal koşullardaki karışıklık, ve bununla eski devletin çözülüşü herkesin gözü önünde ve muazzam bir şekilde genişleyen bir boyutta ilerlemiştir. Hızlı sınai gelişmesi ve özellikle borsa dolandırıcılığı, bütün egemen sınıfları spekülasyon girdabına sürüklemiştir. 1870 yılında Fransa'dan ithal edilen topyekün yozlaşma görülmemiş bir hızla gelişmektedir. Strousberg ve Pereire birbirlerine şapkalarını çıkartmaktadırlar. Bakanlar, generaller, prensler ve kontlar, en kurnaz borsa kurtlarıyla rekabet halinde tahvillerle kumar oynamakta, ve devlet bu borsa kurtlarına topyekün baronluk payesi bahşederek eşitliklerini tanımaktadır. Şekerpancarı üreticisi ve konyak imalatçısı olarak uzun süreden beri sanayici olan kırsal soylular çok önceden eski onurlu günleri geride bırakmışlardır ve şimdi adları her çeşit güvenilir olan ya da olmayan anonim şirketin yönetici listelerini şişirmektedir. Bürokrasi tek gelirini artırma yolu olarak zimmete geçirmeyi gittikçe daha fazla hakir görmeye başlamıştır; devlete sırtını dönmekte ve sınai şirketlerin idaresindeki çok daha kârlı mevkiler peşinde koşmaya başlamaktadır. Görevde kalanlar ise üstlerinin örneğini izlemekte ve tahvil spekülasyonu yapmakta, ya da demiryolları ve benzerinde "hisse satınalmaktadır". Teğmenlerin de bazı spekülasyonlara el attığını varsaymak bile haklı görülebilir. Kısacası eski devletin tüm unsurlarının çözülmesi ve mutlakıyetçi monarşiden bonapartçı monarşiye geçiş en canlı dönemindedir. Bir sonraki büyük ticari ve sınai bunalımla yalnızca mevcut karışıklık değil, ama eski Prusya devleti de çökecektir.[12*] 

Ve burjuva olmayan unsurların her geçen gün daha burjuva hale geldiği bu devlet, "toplumsal sorunu" ya da en azından konut sorununu çözebilecek mi? Tam tersine. Tüm ekonomik sorunlarda Prusya devleti giderek daha fazla burjuvazinin eline geçmektedir. Ve eğer 1866'dan beri ekonomik alandaki yasalar gerçek durumda olduğundan daha da fazla burjuvazinin çıkarına uydurulmadıysa bu kimin hatasıdır? Esas olarak bizzat burjuvazi sorumludur, çünkü, ilk olarak kendi istemlerini enerjik olarak bastırmak için çok korkaktır, ve ikinci olarak aynı zamanda tehditkâr proletaryaya yeni silahlar sağlayan her ödüne karşı çıkmaktadır. Ve eğer siyasal güç, yani Bismarck, burjuvazinin siyasal faaliyetlerini denetim altında tutmak amacı ile kendi koruyucusu proletaryayı örgütlemeye çabalıyorsa, bu, işçiler açısından, devleti, birkaç yardımsever terime, ve en çok à la Louis Bonaparte yapım şirketlerine en asgari düzeyde bir devlet yardımına indirgeyen zorunlu ve oldukça tanıdık bir bonapartçı reçeteden başka nedir? 

İşçilerin Prusya devletinden ne beklemesi gerektiğinin en iyi kanıtı, Prusya devleti mekanizmasının topluma göre Fransız milyarlarının kullanımında yatmaktadır. Bu milyarların tek bir taleri dahi sokağa atılmış o Berlin işçi sınıf ailelerine barınak sağlamak için kullanılmış mıdır? Tam tersine güz yaklaştıkça devlet, yaz boyunca başları üzerinde geçici bir tavan sağlayan o sefil kulübeciklerin bile yıkılmasına neden oldu. Beş milyar, yeterince hızlı bir şekilde, insanlık uğruna harcanmaktadır: kaleler, toplar ve askerler için, ve Wagner'in eşekliklerine[264] ve Stieber'in Avusturya ile görüşmelerine[265] karşın, bu milyarlardan, Louis Bonaparte'ın Fransa'dan çaldığı milyonlardan Fransız işçilerine ayrılandan daha azı, Alman işçisine ayrılacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.